top of page

KORKUTTUĞUMUZ ÇOCUKTAN KORKMAK






Korku korkuyu doğurur desem, ne düşünürsünüz?






🌿Gelin, sıradan gibi görünen bir aileye daha yakından bakalım. Modern bir şehirde, üç kişilik bir aileyi düşünelim: Anne, baba ve ilkokul çağındaki oğulları. Ailemizin günlük yaşamı, pek çok ailenin alışık olduğu bir rutinle şekillenmiş: Anne bir bankada yönetici, baba ise özel bir şirkette mühendis. Her ikisi de sabahın erken saatlerinde evden çıkıyor, yoğun ve stresli bir iş gününün ardından akşam eve yorgun dönüyorlar. Çocukları ise okula gidiyor, arkadaşlarıyla oynuyor ve akşamları ödevleriyle meşgul oluyor.

 

🌿Hafta içi günleri adeta bir koşuşturma içinde geçiyor. Anne ve baba eve geldiklerinde genellikle çok yorgun olduklarından, çoğu zaman televizyon karşısında sessiz bir akşam geçirmeyi tercih ediyorlar. Çocuk ise bu süreçte kendi başına oyun oynuyor ya da ekrana dalıyor. Hafta sonları ise ya alışverişe çıkıyorlar ya da aile büyüklerini ziyarete gidiyorlar. Dışarıdan bakıldığında bu ailede her şey normal görünüyor; büyük kavgalar yok, ciddi bir huzursuzluk görünmüyor. Hatta çevredekilere göre "ideal" bir aile tablosu çiziyorlar.

 



Ama bu görüntünün altına baktığımızda, farklı bir hikaye yatıyor. Aile içinde sık sık tartışmalar yaşanıyor. Özellikle akşam yemeklerinde çocukla ilgili ufak tefek sorunlar patlak veriyor. Çocuk yemek masasında kıpır kıpır, o gün okulda yaşadıklarını anlatmak istiyor. Ama yorgun anne-baba için sessizlik, o an en büyük ihtiyaç. Çocuğun konuşma çabası kısa sürede "Sessiz ol!", "Yemeğini düzgün ye!" gibi sert uyarılarla karşılanıyor. Çocuk, bazen oyun oynarken bir şeyleri yanlışlıkla kırdığında ise daha büyük tepkilerle yüzleşiyor. "Kaç kere dedik dikkatli ol diye!" ya da "Hep böyle dikkatsizsin!" gibi cümleler evin içinde yankılanıyor.

 


 

Başta masum görünen bu küçük tepkiler, bir süre sonra çocuğun davranışlarına ciddi etkiler bırakmaya başlıyor. Çocuk, masada bir çatalı düşürdüğünde bile irkilip özür dilemeye çalışıyor. Okulda ise öğretmenlerinin gözlerinin içine bakıyor, onlardan da aynı sert tepkileri alacağı korkusuyla... Arkadaşlarıyla oyun oynarken bile yanlış bir şey yapma korkusu, onun özgüvenini yavaş yavaş zedeliyor.

 


 

Peki ne oldu? Dışarıdan mükemmel görünen bu ailede, çocuğun sürekli tedirgin olmasına yol açan şey neydi? Sınırlar çok net ve katıydı. Kurallar, her zaman en sert şekilde vurgulanıyordu ve çocuktan beklenen tek şey itaat etmekti. Anne ve babası, onun kendi başına bir şeyler yapmasını desteklemek yerine, kurallara uymasını, hata yapmamasını, daima "doğru" olanı yapmasını bekliyordu. Çocuk da sevgilerini kaybetmemek için sürekli itaat etmeye çalışıyordu.

 

Zaman geçtikçe çocuk, bu baskıya daha fazla dayanamamaya başladı. Kurallar artık onun için bir oyun haline gelmişti; ne kadar çok gizlenir ve kaçarsa, o kadar rahat nefes alacağını düşündü. Ergenlik çağına adım attığında, ailesinin tepkilerinden korkmamak için okul dışındaki hayatını gizlemeye başladı. Arkadaşlarıyla buluşmaları, küçük sırlar ve hatta ara sıra söylediği yalanlar...

 

Anne ve baba, durumun farkına vardıklarında ise çok geç olmuştu. Çocuklarının bu davranışları karşısında endişelenmeye başladılar, ama nasıl tepki vereceklerini bilemediler. "Ya yumuşak davranırsak tepemize çıkar." korkusuyla sertleşmeye devam ettiler. Fakat sertleşmek, onların korkularını sadece artırdı; çocukları üzerinde baskı kurdukça, çocuk da onlardan kaçmaya, gizlemeye daha fazla yöneldi.

 


 

Küçükken korkuyla sınır koyup büyüttükleri çocuk, büyüdükçe korkudan kaçmak için ailesinden gizli işler yapmaya başladı. Şimdi ise ailesi, çocuğun bu gizliliği karşısında ona nasıl yaklaşacağını bilemiyor. Çocuğun tedirginliği arttıkça, ebeveynlerin korkusu da büyüyor. Bu durumun sarmalı, korkunun korkuyu doğurduğu bir döngü yaratıyor.

 




Buraya kadar olan her şey, bazılarınıza abartı, bazılarına ise çok tanıdık gelebilir. Bu senaryoda bir şey değiştirme şansım olsaydı, ailenin otorite anlayışıyla başlattığı korku temelli sınır koymayı, sevgi temelli bir yaklaşımla değiştirmek isterdim. Sevgiyle sınır koymak, çocuğu şımartmak değildir. Çocukların büyürken korkutulmaya ya da cezalandırılmaya değil, anlaşılmaya ve desteklenmeye ihtiyaçları vardır.

 



 

Siz ne kadar demokratik ve anlayışlı davransanız bile, çocuğunuz yine sınırları zorlayacaktır. Bu, çocukların doğasında var. Her gelişim aşamasında, sınırları zorlayarak kendilerini keşfederler. Ancak sevgiyle konulan sınırlar, çocukların güvenle büyümelerine olanak sağlar. Çocuğunuzla sağlıklı sınırlar oluşturduğunuzda, onunla açık bir şekilde konuşabilir ve endişelerinizi dile getirebilirsiniz. Böylece, korkuya dayanmayan bir ilişki kurarak, onun yetişkinliğinde de sağlıklı ilişkiler kurmasına katkıda bulunabilirsiniz.

 

Çocuğunuza itaat, korku ya da cezalarla değil; sevgi, anlayış ve sağlıklı sınırlarla rehberlik ettiğinizde, hem onun gelişimine katkı sağlarsınız hem de aranızdaki bağ güçlenir. Yetişkin bir birey olmasını istiyorsanız, onu yetiştirirken siz de olgun ve sevgi dolu bir yetişkin gibi davranmalısınız.

 



 

bottom of page