Kimim ben?
Gerçek ben kim?
Bu soruları kendimize sormaya cesaret ettiğimizde, çoğu zaman cevaplardan çok daha fazla soruyla karşılaşırız. Meslek, ebeveynlik, ailenin bir üyesi olmak... Bunların her biri kimliğimizin bir parçası, ama hepsini çıkardığımızda geriye ne kalıyor? Kalanı gerçekten fark edebiliyor muyuz? Kendimize bunu yapma izni veriyor muyuz?
Yaşımız büyüdükçe, üzerimize giydiğimiz kıyafetler gibi, taktığımız maskeler de artıyor. Her yeni kimlik, bizi biraz daha başkalaştırıyor, biraz daha "başka" biri yapıyor. Peki bu maskelerden hangisi gerçek biz? Ya da bu maskeleri ayırmak mümkün mü?
Belki de mesele maskeleri ayırmak değil. Mesele, hangi durumda hangi maskeyi takacağımızı öğrenmekte. Evde çocuğuna hâlâ öğretmen gibi davranıyorsan, iş yerinde patronuna çocuk gibi hissettiren tepkiler veriyorsan, belki de rollerini tekrar gözden geçirmen gerekiyordur. Rollerimizi tanımak, sınırları belirlemek ve dengeyi bulmak bu yolculuğun en önemli adımlarından biri.
Kendine sorman gereken sorular var:
- Ben kimim?
- Kim olmak istiyorum?
- Hayalimdeki ben ile şu anki ben arasında bir köprü mü var, yoksa bir uçurum mu?
Bu soruların cevapları her birimiz için farklı. Belki de en zor kısmı burası; başlama noktamızın herkes için farklı olması. Ancak bu yolculuğun en güzel tarafı da bu: Kendine ait olan, sana özel bir yolculuk. Otantiklik, farklı ve marjinal görünmek değil. Otantiklik, taktığın maskenin sana tam oturması ve seninle bütünleşmesi.
Gerçek ben ile ideal ben arasındaki köprüyü kurmak... Bu dengeyi sağladığında, hayatında anlam bulan bir düzen oluşmaya başlar. Ancak, giderilmemiş ihtiyaçlar bu dengeyi bozabilir. Birçok insan farkında olmadan, çocukken karşılanmamış ihtiyaçlarını, örneğin görülme, kabul edilme veya şefkat beklentilerini, iş arkadaşlarından, patronlarından veya hayatlarındaki diğer yetişkinlerden bekler. Bu, ideal benliğinle gerçek benliğin arasındaki köprüyü yıkabilir.
Bu nedenle, önce o çocuğu fark etmek, onun ihtiyaçlarını anlamak gerekiyor. Kendini şefkatle kucakladığında, ideal ve gerçek benlik arasında bir uyum oluşmaya başlar.
Peki, nereden başlamalı?
Belki de her şey kendini tanımakla başlar. Kendine biraz zaman ayır ve şu soruları sor:
- Gerçekten neye ihtiyacım var?
- İhtiyaçlarımı karşıladım mı, yoksa onların peşinden mi sürükleniyorum?
- Bu ihtiyaçların hangileri karşılanabilir, hangileriyle yaşamayı öğrenmem gerekiyor?
Bu kolay bir süreç değil. Bazen ihtiyacın olanı bulmak, kendi içindeki o küçük çocuğu iyileştirmek zaman alır. Belki de yıllar boyunca fark etmediğin, unuttuğun ihtiyaçlar, beklenmedik bir şekilde karşına çıkacak. Ama unutma, bu süreç seni daha derinden tanımaya götüren bir yolculuk. Kendini her keşfedişinde, bir adım daha ileriye gitmiş olacaksın.
Şimdi, birkaç basit adımla bu yolculuğa başlayabilirsin. Kalemini ve kağıdını hazırla. Her zaman kullandığın elini dinlendir ve diğer elinle yazmaya başla. Ne çıkacağını gör. Yazdıkların seni şaşırtabilir. Bitirdiğinde geriye çekilip baktığında, kelimelerin ve temaların sana neler söylediğini fark etmeye çalış. Kendini bu şekilde anlamaya çalışmak, başlama noktanı bulmana yardımcı olacak.
Bu yolculuk kolay mı olacak? Hayır. Zaman zaman zorlu ve karışık olabilir, ama her adımda, gerçek benliğinle ideal benliğin arasındaki mesafe biraz daha kapanacak. Bu yolculuğun sonunda ise, rollerini ayırt edebilecek ve içsel bir denge sağlayabileceksin.
O halde, şimdi başla. Bu senin yolculuğun. Her adımında kendine daha çok yaklaşacak, gerçek benliğini biraz daha tanıyacaksın.